Gençliğimizde Kaldığını Düşündüğümüz O Meşhur İktisat Yasası: Ne Kadar Enflasyon O Kadar Devalüasyon

Döviz kuru, enflasyon ilişkisi Türkiye’de yaşayanlar için oldukça açık ve üzerine pek bir şey söylemeye gerek yok. Özellikle 2021’in Eylül ayından itibaren politika faizinin düşürülmesi ile tetiklenen döviz kuru artışının çok kısa sürede enflasyona yansıdığını hep birlikte yaşadık.

Bu anlamda politika faiz oranından enflasyon oranına, döviz kuru üzerinden gerçekleşen bir nedensellik ilişkisinden söz edebiliriz ki bizzat Merkez Bankası’nın 2021 yılında yayınladığı 2. Enflasyon Raporu’nda belirtildiği gibi kur geçişkenliğinin para politikası güvenilirliği ile de doğrudan güçlü bir ilişki içinde olması çok muhtemel.

Aşağıdaki grafikte 2021 Eylül ayından önce politika faiz oranı ve enflasyon oranlarının genel olarak birlikte hareket ettikleri açıkça görülüyor. Öyle ki 2021 Ağustos ayında politika faiz oranı %19 ve enflasyon oranı ise %19,25 idi. 13 aylık süreç sonunda TCMB faiz oranını %9’a indirirken enflasyon oranı Ekim 2022’de %85,5’e kadar yükseldikten sonra Kasım ayında %84,39 olarak gerçekleşti. Son bir yıl içinde enflasyon oranında gerçekleşen bu artışın arka planında döviz kurundaki yüzde değişimin ulaştığı yıllık %110’lara ulaşan yükselişleri yani TL’nin değer kaybını yine aynı grafikte açıkça görüyoruz ki 2018’de de benzer bir döviz kuru enflasyon ilişkisini çok daha küçük çapta tecrübe etmiştik.

Bir iktisatçı olarak döviz kurunda ve ardından enflasyon oranlarındaki bu sert yükselişleri (yalnızca) politik olaylara bağlama sığlığına düşmek istemem ama 2018 Nisan’ında enflasyon oranı %10,85 ve politika faiz oranı %8 iken, döviz kurunun yıllık yüzde değişimi de %11 civarındayken 19 Nisan’da Trump; “Papaz Brunson Türkiye’de zulme uğruyor” açıklamasını yapıyor ve ardından ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wess Mitchell’dan ilk yaptırım uyarısı geliyor . Mayıs ayında döviz kurundaki yıllık yüzde değişim %23’ü buluyor ve hızlanarak Eylül’de %80’i aşıyor ve sonuç; enflasyon oranı Ekim itibari ile %25’i geçiyor.

Peki TCMB ne yapıyor dersiniz? O dönemde faiz oranı ile ilgili nas dikkate alınmamış olsa gerek ki faiz oranını %8’den %24’e yükseltiyor ve enflasyon oranı bir düşüş patikasına giriyor ve TCMB ancak bu düşüşün kalıcı olduğunu gördükten sonra temmuz ayında faiz oranını düşürmeye başlıyor. İşte tüm bu deneyim sanki bu ülkede yaşanmamış gibi ekonomist cumhurbaşkanımız 19 Aralık’ta; “Neymiş efendim faizleri düşürüyormuşuz. Benden başka bir şey beklemeyin. Bir Müslüman olarak naslar neyi gerektiriyorsa onu yapmaya devam edeceğim. Hüküm bu” buyurdular. Bunun sonrasında zaten %30’ların üzerinde olan döviz kurundaki yıllık yüzde değişim yüzde 70’mişlere sıçrarken enflasyon oranında 2020 sonundan beri devam eden yükseliş trendi de ivme kazandı.


Makalenin buraya kadar olan bölümündeki iddiamızı aşağıdaki diyagram ile özetleyebiliriz. Ancak siyasi demeçten, döviz kuruna geçişte bir eksik halka var sanki.

Döviz kuru nihayetinde bir fiyat. Mesela bizim için yaygın döviz kuru bir doların Türk Lirası cinsinden fiyatı. O zaman bu fiyattaki değişim için malın yani doların arz veya talebinde bir değişiklik gözlemlememiz gerek mi? İşte yukarıdaki soru işaretinin bulunduğu kutucuğa sermaye çıkışları yazabiliriz.

O zaman gelin aşağıdaki grafikten portföy cinsi sermaye hareketlerinin aynı zaman dilimlerindeki hareketlerine bakalım. Bu grafikte yurt dışı yerleşiklerin Türk varlıklarını yani hisse senedi ve tahvil, bonolarını almak için Türkiye’ye gönderdikleri veya Türk varlıklarını satarak başka ülkelere gönderdikleri sermayeye bakıyoruz. 2018 ve 2021-2022’nin yukarıda söz ettiğimiz dönemlerinde ekonomimizin aylar boyunca sermaye çıkışlarına maruz kaldığını görüyoruz.

Siyasi tartışmaların sermaye hareketleri üzerinde bu denli etkili olmasının nedenlerini başka bir yazıya bırakarak devam ediyorum. Benzer hatta daha güçlü bir sermaye çıkışı da 2020 mart ayından itibaren yaşanıyor ve döviz kurundaki yıllık yüzde değişimin de artmasına neden oluyor ama o dönemde enflasyon oranı %11-12 arasında istikrarlı. Neden derseniz covid19 nedeniyle ekonominin yavaşladığı, talepteki zayıflamanın kurdan enflasyona geçişi engellediği bir dönem olduğunu söyleyebiliriz. Grafikte ilginç bir tarih daha var 2021 yılının Mart ayı.


İlke kararı olarak arkadaşlarıma kısa yazılar yazmaya söz verdiğim için bu yazıyı derslerde de kullandığım aşağıdaki diyagram ile bitirirken merak içerisinde bekleyeceğinizi umduğum sonraki yazım ile de ilgili bir ipucu vereyim.

İktisat teorisinde döviz kuru ile enflasyon arasında kısa ve uzun dönem ilişki olarak nitelendirebileceğimiz iki dinamik söz konusudur. Kısa dönemde döviz arz ve talebi tarafından belirlenen döviz kurundan enflasyona bir geçişkenlik söz konusuyken uzun dönemde satın alma gücü paritesinin ve reel döviz kurunun rol oynağı, ticaret yapan ülkeler arasındaki enflasyon farkından, döviz kuruna doğru bir nedensellik ilişkisi söz konusudur. Bu ilişki enflasyonu daha yüksek olan ülkenin parasının enflasyon oranlarının farkı kadar değer kaybedeceği yönünde bir beklentiye neden olur ki eskiler bu beklentiyi “ne kadar enflasyon o kadar devalüasyon” şeklinde tanımlardı 1990’larda.

Bu Yazıyı Paylaşın
Tüm hakları Aydınlanma 1923 ve yazarlarına aittir. Kopyalanması, alıntı yapılması izinlere tabidir.