Millet İttifakı Seçim Stratejisi: Bir Değerlendirme

Seçimlerin sona ermesiyle birlikte Millet İttifakı liderlerinin “Biz de gereken dersleri çıkartacağız” vaadini içeren konuşmalarına tanık olduk. Geçtiğimiz yıldan bu yana kampanya stratejileri konusunda kendilerini uyaranları dinlemeyen bu liderliğin, bundan sonra tavır değiştireceğini ummamakla birlikte, tarihe kayıt düşmek için bu yazıyı yazmaya zorunlu hissediyorum.

Millet İttifakı’nın –ya da o zamanki formatı ile altılı masanın- ilk stratejik hatası, aday belirleme süreci ve zamanlamasında yaşanmıştır. 2022 yazında, ekonomi yönetiminde uygulanan heterodoks politikaların sonucu olarak enflasyonun kontrolden çıktığı dönemde ekonomi ve geçim odaklı bir söylemle gündem inisiyatifini ele geçiren muhalefet, bu inisiyatifi kullanarak sonbaharda adayını açıklaması gerekirken bunu yapmamış, onun yerine kendisine oy kaybettiren ve inisiyatifin tekrar iktidara geçmesine yol açan adımlar atmıştır. Bu adımların ve aday açıklamasının gecikmesinin nedeni ise 2023 başında anlaşılmıştır: Altılı Masa, masadaki en büyük ikinci partinin liderinin açık itirazına rağmen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu aday göstermiştir. Bu aday gösterme sürecinde, dünyadaki benzer muhalefet ittifaklarının uygulamalarının aksine, kamuoyu araştırma sonuçlarına itibar edilmemiştir. Zira 2022 yılında yapılan çok sayıda ankette, sayın Kılıçdaroğlu’nun halk nezdindeki popülaritesi hiçbir zaman sayın Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun üstüne çıkmamıştır. Buna karşın, sayın Kılıçdaroğlu CHP genel merkezine hakim bir grubun yönlendirmesiyle ve ideolojik mülahazalar çerçevesinde aday gösterilmiştir. Bu hatanın sonucu olarak, önce aday belirlenmiş, sonra diğer adayların neden uygun olmadığına dair gerekçeler uydurulmuştur. Nitekim, sayın Mansur Yavaş’ın adaylığı için “Kürt oyları”, sayın İmamoğlu’nun adaylığı içinse “Dava tehdidi” gerekçeleri öne sürülürken, bu gerekçeleri öne sürenler kamuoyu yoklamalarına değil, kendi ideolojik ve kişisel mülahazalarına dayanmıştır. Sonuçta bu hatalı aday belirleme süreci, hem CHP tabanında hem de altılı masanın ikinci büyük partisi olan İYİ Parti tabanında çatlamaya yol açmıştır. Oysa bu çatlama, anket verilerine güvenilmiş ve gereği yapılmış olsaydı önlenebilirdi. Bu noktanın üzerinde dikkatle durmak gerekir, çünkü sorun “Adayın yanlış olması” değil, aday belirleme yönteminin yanlış olmasıdır: En büyük mirası kamu hayatında akıl ve bilimin rehberliği ilkesi olan Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi CHP, aday belirleme sürecinde akıl ve bilimin rehberliğini terk ederek genel merkezindeki bir grubun ideolojik mülahazalarının peşinden sürüklenmiştir.

Aday belirleme sürecine paralel olarak ve aslında bununla ilişkili ikinci hata, siyasal stratejinin belirlenmesinde yaşanmıştır. Millet İttifakı’nı aday seçiminde hataya sürükleyen ideolojik hırs, siyasal strateji (ve aşağıda tartışacağımız kampanya stratejisi) alanında da benzer hatalara yol açmıştır. Nitekim siyasal stratejideki en büyük hata, CHP genel merkezini domine eden küçük bir grubun kimlik sorunlarını temel alan bir solculuk anlayışı çerçevesinde aynı anda hem siyasal İslam hem de muhafazakar ve seküler milliyetçilikle hesaplaşma hırsından kaynaklanmıştır. Eldeki imkanlar, halkın genel tercihleri ve var olan siyasal güç dengeleri içinde hayata geçirilmesi mümkün olmayan bu hedef doğrultusunda tasarlanan bu siyasal strateji, bir yandan Cumhur İttifakını oluşturan siyasal İslamcı ve muhafazakar-milliyetçi blokları ortak tehdit algısı doğrultusunda kader birliğine iterken, bir yandan da aslında Millet İttifakı saflarında yer alması beklenen seküler milliyetçi kesimi kararsızlık ve küskünlüğe itmiştir. Bu durum, tıpkı aday belirleme sürecinde olduğu gibi en çok Millet İttifakı’nın ikinci büyük partisi İYİ Parti’yi olumsuz etkilemiş; cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasına yol açan Ata İttifakı ve son dakikada çekilmesine rağmen seçimde oy alan Muharrem İnce’nin adaylığına yol açmıştır.

Millet İttifakı’nın üçüncü büyük hatası, kampanya stratejisi alanındadır. Aday seçimi ve siyasal stratejiyi hataya sürükleyen ideolojik mülahazalar, kampanya stratejisine de yansımıştır. Kampanya boyunca zaten oyu garanti olan kesimlere hitap eden mesajlar verilirken, oyu kararsız ya da küskün olan seküler milliyetçilere yönelik neredeyse hiçbir mesaj verilmemiştir. Buna ek olarak, özellikle Muharrem İnce’nin şahsında girişilen sosyal medya linçi ve itibar suikastı, bu kesimi Millet İttifakı’ndan iyice uzaklaştırmıştır. Millet İttifakı kampanya stratejisini tasarlayan ve yürütenler, garip bir ideolojik körlük sonucu, diğer tüm kesimleri kazanmak için kampanya yapılması gerektiğini varsayarken, seküler milliyetçi/ulusalcı seçmenin “tıpış tıpış” kendi adaylarına oy vereceğini, bu nedenle de onların gönüllerinin kazanılması için ayrıca çaba harcanmasına gerek olmadığı sonucuna varmıştır.

Millet İttifakı’nın bu üç birbiriyle ilişkili hatası, büyük ölçüde sivil toplumun ve bilinçli vatandaş desteğinin yardımıyla yürütülen seçim kampanyasında beklentilerin yükseltilmesine engel olmamış, bir kez daha eldeki anket verilerinden bu sonuç çıkartılamayacağı halde halka, seçimin ilk turda biteceği izlenimi verilmiştir. Seçim öncesinden başlayarak ittifak temsilcileri sayın Kılıçdaroğlu’ndan “13. Cumhurbaşkanımız” şeklinde bahsederek algı oluşturmaya gayret etmiştir. Seçimin tamamlanması ardından yaşananlar, bir yandan bu algının yıkılıp yerini öfke ve hayal kırıklığına bırakmasına yol açarken, bir yandan da Millet İttifakı’nın sandık güvenliğini sağlamak ve sayım sonucunun paralel teyidini sağlamak için yeterli organizasyon ve lojistiğe sahip olmadığını ortaya çıkarmıştır. Sonuçta meclis çoğunluğu Cumhur İttifakı’nın eline geçerken, cumhurbaşkanlığı seçiminde de sayın Kılıçdaroğlu sayın Erdoğan’ın gerisinde kalmıştır.

İlk tur sonuçları, Millet İttifakının aday belirleme, siyasal strateji ve kampanya stratejisi alanlarında yapılan hatalarını bütün çıplaklığı ile ortaya çıkarmıştır. CHP genel merkezinde bu hatalardan sorumlu olan heyet (ve onları özellikle sosyal medyada destekleyen kanaat önderleri), bu sonuçlarla yüzleşip gereğini yerine getirmekte oldukça yavaş ve isteksiz davranmış; özellikle kanaat önderleri patolojik bir inkar sergilemeyi tercih etmiştir. Öyle ki, seçim sonuçlarının netleşmesinin ardından yaptıkları ilk değerlendirmelerde yanlış olanın kendi adayları ya da stratejileri değil, halkın tercihleri (Hatta bazı aşırı örneklerde, halkın kendisi) olduğu anlamına gelecek ifadelerde bulunmuşlardır. Ancak olguların kendini dayatan doğası, bu inkar halinin sürdürülmesine engel olmuştur. İttifak içinde yapılan durum değerlendirmeleri sonucunda, hem Ata İttifakı bileşenleri ile görüşülerek destek aranması, hem de siyasal stratejinin seküler milliyetçi taleplere cevap verecek şekilde modifiye edilmesi ve kampanya mesajlarının da bu yönde değiştirilmesine girişilmiştir. Tabii, önceki bir yıl boyunca yapılmış önemli stratejik hataların taktik düzeyde telafisi anlamına gelen bu çabalar, yeterli olmamıştır. İkinci turda oylarını yükseltmesine karşın Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, yüzde ikinin üzerinde bir farkla seçimi kaybetmiştir. Zafer Partisi’nin katılımı ve ilk turda Millet İttifakı’na teveccüh göstermeyen seçmeni çekmek için yapılan son dakika manevraları, ikinci turda yetmiş ilde Kılıçdaroğlu’nun oyunun artmasını sağlarken, özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde bir miktar oy kaybına yol açmıştır. Neticede, kampanya öncesi ve sırasında yapılan stratejik hatalar, son dakikada yapılan taktiksel hamlelerle düzeltilememiştir. Şimdi olması gereken, bu hataların sorumlularının hesap vermesi ve siyasetin gereğini yerine getirerek makamlarından ayrılıp, yerlerini halkın teveccühüne sahip kişilere bırakmalarıdır. Zira siyaset, tıpkı doğa gibi, boşluk kabul etmez.

TAGS
Bu Yazıyı Paylaşın
Tüm hakları Aydınlanma 1923 ve yazarlarına aittir. Kopyalanması, alıntı yapılması izinlere tabidir.